İklim krizi yeni savaşlara neden olur mu?

Bas Haber Gazetesi 30 Haziran 2015

 30.06.2015

Bas Haber Gazetesi 30 Haziran 2015

Baran Bozoğlu: Kentlerin planlanması rant odaklı değil kamu yararı gözeterek olmalı. Kentsel altyapının planlı programlı yapılması gerekiyor.


Teknolojinin bilinçsiz veya zararlı kullanımı ve küresel ısınma, tüm dünyada ekolojik dengenin önlenemez değişimine neden oluyor. Bu hızlı ve kontrolsüz teknolojik gelişmeler, bitki türlerinde azalmaya ve kültürel dokuda telafisi mümkün olmayan derin sonuçları beraberinde getiriyor. Kürdistan’ın ikliminin değiştiğine, sıcaklığının arttığına, neminin yükseldiğine dair sonuçların yer aldığı çalışmaları, iklim değişikliklerinin korkutucu boyutunu, dünyanın doğal dengesinin nasıl değiştirilmek istendiğini, siyasi otoritelerin duyarsızlığını konunun uzmanlarına sorduk.
Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu, Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z. Fuat Toprak, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüsü Sevil Turan, sorularımızı BasHaber için yanıtladılar.
“Gezegenimiz felaketin eşiğinde” Artan endüstriyel faaliyetler ile salt kalkınma odaklı politikaların gezegene ciddi zararlar verdiğini dile getiren Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüsü Sevil Turan, aşırı sıcaklıklar, yağışlar, seller ve kuraklık biçiminde günlük hayatta fazlasıyla hissedilen ani değişikliklerin bazı kesimler tarafından iklim değişikliği olarak kabul edilmediğine dikkat çekiyor. Fosil yakıtlara dayalı sistemin devam etmesi halinde küresel ısınmanın 5 derece daha artacağının varsayıldığını belirten Turan, bu durumun gezegen için bir felaket olduğunu dile getiriyor.
Doç. Dr. Z. Fuat Toprak ise bu hızda yaşanan anormal sıcaklık farklılıklarının iklim değişikliği olarak kabul edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bu tür doğal olaylara 5-10 yılda bir tanık olsaydık ve büyüklerimiz bize ’10 yıl veya 20 yıl önce de olmuştu’ diyebilseydi, bunlar birer değişik meteorolojik olay olurdu. Ancak bu tür anormal olaylar onlarca yıl boyunca neredeyse sürekli olarak gözlemlenebiliyor ise bu durum iklim değişikliğinden başka bir şey değildir” diyor.
“İklim krizine bağlı göçler ve savaşlar yaşanacak” Dünyanın 2 derecelik ısınmanın olumsuz etkilerini yaşadığını belirten Turan, şöyle devam etti: “İklim değişikliği tek başına aşırı sıcaklar anlamına da gelmiyor, yağışlar, sel felaketleri, havalarda ani ısı değişimleri de iklim değişikliğinin sonuçlarıdır. Bu durum da başta tarım olmak üzere, canlı yaşamının sürdürülmesi için gerekli olan birçok alanı olumsuz etkiliyor. İklim değişikliğinin etkisiyle su kıtlıkları ve kuraklıklar artarken, tarımsal verimliliğin düşmesi ve buna bağlı olarak gıda fiyatlarının yüzde 85 oranlarına kadar artması öngörülüyor. Bu durumdan en çok etkilenen sosyal, siyasal ve ekonomik olarak dışlanmış gruplar, yoksullar, kadınlar ve çocuklar olacaktır. Ranta dayalı bu politikaların sonucunda değişen iklim günümüzde ve gelecekte sosyal adaletsizliğin en temel kaynaklarından biri olacaktır.
Önlem alınmazsa toplumda olan eşitsizlikler ve gelir adaletsizliği iklim krizi nedeniyle gittikçe derinleşecek, iklim krizine bağlı göçler ve savaşlar yaşanacak.”Bugünden sera etkili gazların emisyonu normale döndürülse 100 yıl sonra küresel iklim değişikliğinin ilerlemesinin duracağının beklendiğini söyleyen Toprak ise, “Çok kısa sürede örneğin 2100 yılında dünyamız adeta yaşanamaz hale gelmiş, sıcaklık 6 derece artmış, deniz seviyesi 50 santimetre yükselmiş ve yüzlerce ada veya kıyı ülke yok olmuş, Sibirya, Güney Kutup’u yeni insan habitatı olarak yerleşime açılmış, on binlerce canlının nesli tükenmiş, yeni canlı mutasyonları ortaya çıkmış, insanların birçoğu mutasyona uğramış, su kaynakları tükenmiş, birçok yiyecek ve giyecek sentetik hale gelmiş olabilir. Bunların tümü olasıdır. Geleceğin savaş ve kavgalarının hemen hemen tamamının, su ve temiz hava üzerinde olması kaçınılmazdır” dedi.
“Büyük kentlerin yağmurla beraber altyapısı çöküyor” İklim değişikliği süreci için yapılması gereken iki faaliyet olduğunu belirten Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu, “Birincisi sera gazı dediğimiz karbondioksit emisyonlarını azaltmak gerekiyor. Bu da ulaşım politikalarını, toplu taşıma üzerine yoğunlaştırmak ve kömürle çalışan santrallerin yenilenebilir eneıji kaynaklarıyla çalışmasının dönüşümünü sağlamakla mümkün. Beklenmeyen hava olaylarına hazırlıklı olmak gerekir. Kentlerin planlanması rant odaklı değil kamu yararı gözeterek olmalı. Kentsel altyapının planlı programlı yapılması gerekiyor. Bugün gördüğünüz üzere İstanbul, Ankara gibi kentlerin yağmurla beraber altyapısı çöküyor. Bu da Türkiye’nin iklim değişikliğine hazırlıklı olmadığının en somut göstergesidir. Enerji üretiminde gelişmiş ülkelerin kullandığı rüzgar ve güneş üretim biçimlerini kullanmak adeta zorunludur, “şeklinde konuştu.
Çözüm ihtimallerini sorduğumuz Sevil Turan ise alınması gereken önlemler konusunda şunları söyledi: “Fosil yakıtlara dayalı enerji politikası, insan yaşamını ve doğayı hiçe sayarak inşa edilmek istenen nükleer santraller, HES’ler, madenler, kentlerde sağlıklı bir yaşamı yok sayan AVM’ler, araç kullanımının teşvik edilmesi, yeni yerleşim yerleri için doğanın dengesi ve insan sağlığı için olmazsa olmaz yeşil alanların tahrip edilmesi, toplumun müşterekleri olan alanların doğanın hakları da yok sayılarak sermayeye satılmasının etkileri bir bütün olarak kriz yaratıyor. Bugün içinde bulunduğumuz koşullarda Türkiye’nin yaşamsal bir zorunluluk olarak sera gazı azaltım hedefini belirlemesi ve iklim değişikliğine uyum politikalarının geliştirilmesi gerekiyor.” “Mesele enerji değil, güvenlik tedbirleri” Kürdistan’da ısrarla yapılmak istenen barajlar ile yok edilmek istenen kültürel mirasları değerlendiren Fuat Toprak, “Hidrolik baraj alanında uluslararası literatüre ‘güvenlik barajı’ kavramını ilk olarak Türkiye kazandırdı diyebiliyorum. Bana sorarsanız bu durum aynı zamanda gerek yörede, gerek ülke genelinde tarihi ve kültürel varlıkların yeterince önemsenmediğinin bir göstergesidir. Güvenlik barajlarının, sadece insanların değil birçok canlının hareket kabiliyetini sınırladığı için besin zincirinde ciddi bir kırılmaya, ekolojik dengede ciddi bir bozukluğa ve canlı çeşitliliğinde ciddi bir azalmaya neden olma potansiyeli çok yüksektir. Bunca tecrübe ve bölgede yapılmış çalışmadan sonra özetle Kürdistan’ın ikliminin değiştiğini, sıcaklığının arttığını, neminin yükseldiğini söyleyebilirim” dedi.
Birçok tarihi yer ve kültürel mirasın sular altında bırakıldığını söyleyen Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu, Ilısu Barajının kritik bir baraj olduğunu belirtiyor. Bozoğlu, “O bölgede yaşayan insanlar göç etmek zorunda bırakıldı. Birçok tarihi yer ve kültürel miras kalıntılarının sular altında bırakıldığını biliyoruz. Hatay’daki mozaikler de dâhil koruma amaçlı taşınırken ne kadar tahrip edilip zarar gördüğünü gayet iyi biliyoruz. Bu yüzden kültürel değerlere sahip çıkan bir politika izlemek gerekiyor.
Bu tür tarihi eserler önemlidir ve bunları korumak lazım. Bu konuda çevresel etkiyi değerlendirme sürecine dair bir yönetmelik var ve bu doğru bir şekilde uygulanmıyor.
Ilısu Barajı da bu yönetmeliğin uygulanmadığı alanlardan bir tanesi. Biz de Çevre Mühendisleri Odası olarak bu durum için davamızı açtık. Fakat hükümet bu politikalardan kaçan bir yol izliyor. Bu nedenle daha ileriye taşıyıp bu tarz projelere karar vermeden önce ihalesini yapmadan oranın çevresel olarak ne olacağı, sosyal, kültürel ve tarihi etkinin ne olacağı; orada yaşayan insanların yaşam biçimine, psikolojilerine nasıl etkileri olacağını baştan tartışmak, halka bilgi vermek zorunda. Halktan da bu konuda görüş almak gerekiyor” diyerek bunların yapılmaması halinde çağdaş ve demokratik bir ülkeden söz etmenin mümkün olamayacağını sözlerine ekledi.

Dr. Baran Bozoğlu TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı © 2019

Menü

Sosyal Medya Hesaplarımız